Din ve Edebiyat Üzerine Bir Hasbihal
 Din ve Edebiyat Üzerine Bir Hasbihal

Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Türk İslam Edebiyatı Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Akkuş'u Fakültemizde misafir ettik. Dekanımız Prof. Dr. Bilal Kemikli ile beraber Edebiyat Topluluğu'nun düzenlediği programda konuşan Akkuş, din ve edebiyat üzerine öğrencilerle hasbihal etti.

Programın açılış konuşmasını topluluğun danışmanı Dr. Öğr. Üy. Ali İhsan Akçay yaptı. Ardından edebiyata yakınlığı ile bilinen Ak Parti Bursa Milletvekili Osman Mesten söz alarak dinleyicileri selamladı.

Dr. Öğretim Üy. M. Murat Yurtsever'in moderatörlüğünü üstlendiği programda ilk olarak Mehmet Akkuş söz alarak, "Edebiyat" kelimesinin etimolojisinden söze başlayarak şunları söylemiştir:
"Bizim edebiyat dediğimize Araplar "edeb" der. Yani bir şeyi güzel yapmak demektir. Bu kelimenin ismi mef'ulu olan "Me'dûbe" ise bir davetin en iyi şekilde yapılanına verilen isimdir. Bugün Türkçe'de "edeb" denildiğinde edebiyat anlamını değil; kişinin yaşayışını ve fikirlerini güzelleştiren, sözünü ve nefsini terbiye eden mânalarını kullanıyoruz." Geleneğimizde manzum eserlerin tevhid ile, mensur eserlerin de hamdele ve salvele ile başladığından bahsederek din ile edebiyat ilişkisi üzerinde durmuştur.

Ardından söz alan dekanımız Bilal Kemikli, dinin dili ve edebiyatı nasıl kuşattığını şu ifadelerle aktarmıştır:
"Allah sözü yaratırken duyguyu da edebiyatı da yarattı. İnsanı duyguları hissedebilecek bir melekeyle var etti. Derler ki ilk mersiyeyi Havva validemiz yazdı. Onun için ilk mersiyeyi de ilk ağıtı da o yaktı.
Din, dili inşa ediyor. Kavramları ve kelimeleri yeniden diriltiyor, canlandırıyor. Her peygamberin getirdiği kitaba göre dil tebdil eder. İslamın gelmesiyle Ebu'l-hakem olana Ebu Cehil dedik."

Konuşmasının devamında biraz daha ayrıntıya inerek şiir ve din konusunu ele alan Kemikli şunları eklemiştir:
"Vahyin şiirimizi nasıl etkilediği hususu önemli bir husus. Kur'an'da geçen kıssalar edebiyatı doğrudan etkilemiştir. Yûsuf u Züleyha kıssası Arap edebiyatında da İran edebiyatında da var. İlham kaynağı, referansı Kur'an'da anlatılan Hazreti Yûsuf kıssasıdır. Kur'an aktarır, şair onu edebî metne dönüştürür. Osmanlı'nın ilk eserlerinden olup İznikli bir zâtın kaleme aldığı "Halilnâme" de İbrahim peygamberi konu alır.
Bizim doğrudan doğruya Kur'an'dan ilham alınmayan metinlerimiz bile Kur'ana göre şekillenmiştir. Din, edebiyatla olan ilişkisinde ona doğrudan kaynaklık etmiştir. Dinî ortamlar, dinî muhitler, dervişlerin vecd halkaları edebiyatı doğrudan etkilemiştir."

Sadece dinin edebiyatı etkilemediğine, edebiyatın da dine katkıları olduğuna değinerek edebî metinlerin dinî duygu ve düşünceyi zenginleştirdiğini, daha geniş havzalara ulaşmasına aracılıklık ettiğini söylemiştir. Hoca Ahmed Yesevî'nin şiirlerini örnek göstererek dinî birikimin farklı coğrafyalara edebiyat vasıtası ile taşındığına vurgu yapmıştır.

Murat Yurtsever'in "Alana hangi perspektiften bakmayı önemsersiniz, bu alanda ihtisas yapmayı düşünenlerin donanımı ne olmalıdır?" sorusunu Mehmet Akkuş, "Bizim toplumumuz 'edeb' i Arapların anladığı anlamdan alıp daha genel mânâ vermiş. Bu yola giren önce edeb kıyafetini giymelidir. Edebi olmayan merdudtur." şeklinde cevaplamıştır.
Mısır'da yaşadığı bir olayı anlatan Akkuş, Osmanlıca bir kitâbe gördüklerini, ne gruptaki Arapların ne de Türklerin okuyabildiğini söyleyerek bu alanda ihtisas yapacak olanların manevi ahlâkın yanında tarihe ve Osmanlıca'ya da vâkıf olmaları gerektiğini belirtmiştir.

Murat Yurtsever'in edebiyat dersinin sanata bakan bir yönü olması hasebiyle diğer derslerden farklı olduğunu dile getirmesi üzerine Mehmet Akkuş şunları söylemiştir:
"Edebiyat bir düşüncedir. Bir kültürdür. Klasik kültürümüzde şair, şiir söylemek için söylemedi, kitap yazmak için yazmadı. Muhakkak bir niyeti vardı. Sebeb-i telifi vardı.
Tanzimat döneminde Şinasi'nin yaptığı tercümelerden itibaren edebiyata ideolojik perspektiften bakılmaya başlandı. Edebiyat, dinî ve seküler diye ikiye ayrıldı. Seküler edebiyatı ayakta tutmak için var güçleriyle çalıştılar. Klasik edebiyatımızda en profan Nedîm'dir, ama aynı zamanda devrin seçkin âlimlerinden biridir. Müderristir. Pek çok beytini alıp bir ayete bir hadise götürebilirsiniz."

Edebî hayattaki gelişmeyi sağlam zemine çekemediğimiz sürece dinî düşünceyi oturtamayacağımıza dikkat çeken Bilal Kemikli'nin şu ifadeleriyle program tamamlandı:
"Edebiyat düşünceyle, ilimle iç içedir. Şiir şuurdur. Şuursuz adamın duruşu olmaz, duruşu olmayanın görüşü olmaz. Çünkü duruşu olmayanın duyusu olmaz."

Sosyal-Paylaşım

Anasayfaya Dön Güncel Haberler Haber Arşiv

Haber Tarihi : [30-Ara-2019]

Haber Görüntüleme : [1.935]