Ermeni meselesi 101. yılında Uludağ Üniversitesi’nde masaya yatırıldı

 

Uludağ Üniversitesi, tarihte 1915 Ermeni olayları olarak yer eden Ermeni meselesini 101. yılında ‘Osmanlı’nın seçkin tebaası iken yabancılaşan topluluk ‘Bursa Ermenileri Bilgi Şöleni’ başlığında ele aldı.

Bursa Türk Ocağı ve Uludağ Üniversitesi’nin ortaklaşa düzenlediği Osmanlı’nın seçkin tebaası iken yabancılaşan topluluk ‘Bursa Ermenileri Bilgi Şöleni’ etkinliği UÜ Prof. Dr. Mete Cengiz Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi. Üç oturum şeklinde düzenlenen etkinliğe UÜ Rektörü Prof. Dr. Yusuf Ulcay, Bursa Türk Ocağı Başkanı Prof. Dr. Selçuk Kırlı, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Yüce, dekanlar, akademisyenler, öğretim görevlileri ve öğrenciler yoğun ilgi gösterdi.

ATALARIMIZ HERKESE SAYGI GÖSTERDİ

Bilgi Şöleni’nin açılış konuşmasını gerçekleştiren UÜ Rektörü Prof. Dr. Yusuf Ulcay, Türk toplumunun din, vatan, millet ve bayrak için her şeyini vermeye hazır olduğunu söyledi. Osmanlı’nın bölündüğünü, parçalandığını hatırlatan Rektör Yusuf Ulcay, gelen kalan toprakların da bugün yine aynı senaryolar ile parçalanmaya çalışıldığını vurguladı. Türk milletinin geçmişte ufukların efendisi olarak adlandırıldığını kaydeden Yusuf Ulcay, “Ancak birileri içeriden, birileri dışarıdan çalışarak, bir önceki atalarımızın kurduğu Osmanlı’nın akordunu bozdular. Ardından da 624 sene süren cihan devleti sona erdi. Osmanlı gittiği her bölgeye adalet götürmüş. Atalarımız, memaliki olan her yerdeki insanları huzur içinde yaşatmışlar. Aziz ecdadımız gittiği hiçbir yerde kimsenin dini, dili ve ırkıyla uğraşmamış. İsteseydi kılıç zoruyla herkesi Müslüman yapabilirdi. Hatta uzun yıllar hüküm sürdüğü bölgelerde isteseydi herkesi Türkçe konuşmaya mecbur bırakabilirdi. Ancak yapmadı, herkese saygı gösterdi. Bugün o coğrafyada yaşayan tüm insanlar ana dillerini çok rahat bir şekilde konuşabiliyorlar. Atalarımız Avrupa’da, Asya’da ve Afrika’da çok uzun yıllar hükümdarlık sürdü” dedi.

ULCAY, “GİZLİ KİMLİKLERİN OYUNLARINA MÜSAADE ETMEYECEĞİZ”

Bugün yine aynı oyunların sergilenmeye başladığının altını çizen Rektör Ulcay, “Şunu unutmayın ki bugün bizi Ermenilerden daha fazla içimizdeki başka unsurlarla, gizli kimliklerle, terör örgütleriyle, başka isimlerle bunu ülkemizin birçok yerinde ve üniversitemizde de yapmaya çalışıyorlar. Ben ve yönetimimin tamamı hiçbir şekilde bunların en ufak bir etkinliğine müsaade etmeyeceğiz. Gerekirse okuldan uzaklaştırmak, gerekirse memuriyetlerine son vermek noktasında üniversitemizin, ülkenin birliğine olan katkısını göstermek adına elimizden geleni yapacağız. Bu tarih bilinci ile eğer yeni neslimizi yetiştirmezsek inanın tarih bizden hesap sorar. Bugün bu nimetlere sahip çıkmazsak, kıymet bilmediğimiz için elimizden nimetler alınır. Onun için gençler, tarihinize, diline, milletinize, devletinize ve bayrağınıza sahip çıkın. Eğer biz bunlara sadece dilden değil, gönülden inanmıyorsak kendimizi kandırırız” diye konuştu.

AMAÇ BİZANS’I VE BÜYÜK İSRAİL’İ YENİDEN KURMAK

Türklerin 1453’te İstanbul’u fethederek Anadolu’nun her noktasına mührünü vurduğunu aktaran Rektör Ulcay, bu gelişmeyi Avrupa’nın kabullenemediğinin altını çizdi. Avrupa’nın birçok yerinde Bizans Enstitüleri kurulduğunu hatırlatan Ulcay konuşmasını şöyle sürdürdü: “Bu kurumlar bizi Anadolu’dan atmak için, Bizans’ı yeniden yeşertmek için ciddi bir şekilde çalışma yapıyorlar. Bugünkü terör olayları, bugünkü ermeni olayları ve diğer tüm etnik unsurlar üzerinden oynanan oyunların arkasında gerçekte Bizans’ı tekrar hortlatmak var ve Osmanlı’yı parçaladıkları gibi Türkiye’yi ve Anadolu’yu da parçalamak, bir tarafında Bizans’ı yeniden kurmak diğerlerini de Büyük İsrail’e uydu kent yapmak için ellerinden gelen çabayı gösteriyorlar. Bu onların görevi. Bizim görevimiz ise birlik ve beraberlik içerisinde, birbirimizin arasındaki farkların çok da anlamlı olmadığını görmektir. Bakın, farklı fikirler, devleti parçalama zihniyeti olmadığı müddetçe zenginliktir. Bunu muhtemelen yurt dışına gidip uzunca müddet kalanlar çok daha iyi hisseder. Bizim aramızdaki bu farkları, başkaları ile olan farklarımızı gördüğümüz zaman -hainlik hariç- diğer farklarımızın çok da anlamlı olmadığını anlayacağız. El ele birlikte ülkemizi İslam dünyasına da Türk dünyasına da örnek olacak şekilde birleştirmek için hepimiz elimizden geldiğinde yapmak zorundayız. Yapmazsak tarih tekerrürden ibarettir. Eğer tarihten ders alırsak, tekerrür etmez.”

KIRLI; “KİN DUYMAK TÜRK’ÜN KARAKTERİNE UYMAZ”

Bursa Türk Ocağı Başkanı Prof. Dr. Selçuk Kırlı ise konuşmasında Ermeni olayları meselesine atıfta bulunarak; “Bugün bir asırlık bir yalanın 101. yıldönümünde bir araya geldik” şeklinde konuştu. Meselenin kin duymak, sinirlenmek ya da bir kini nesilden nesile aktarmak olmadığını vurgulayan Prof. Dr. Selçuk Kırlı, bu tavırların da Türk’ün karakterine uyan bir şey durum olmadığını söyledi. Ermenilerin 1800’lerden itibaren bölgedeki başka bir takım unsurlarla beraber, Almanya’nın, Rusya’nın, İngiltere’nin, Fransa’nın büyük destekleriyle birlikte yaptıkları hareketlerin yabancılaşma modeline uygun tavırlar olarak niteleyen Kırlı, “Biz Türkler bu konuda aslına bakarsanız en kusursuz olan, en masum olanlarız. Ancak iki sürahi çarpıştığı zaman bir tanesi kırılırsa öteki de çatlar. Onlar bu memleketteki varlıklarını kaybettiler. Onlar bizim insanlarımızı öldürmekle bizim dostluğumuzu kaybettiler. Bizim atamız Osmanlı, onlardan kaynaklanan bir alay kültür değerini ve Avrupa ile bağlantılarını kaybetti. Kayıplar her zaman karşılıklıdır. Tek taraflı değildir. Ancak altında yatan nedenler de dikkate alınarak, ilk hareketi yapanın mahkûm edilmesi söz konusu olduğunda, mahkûm edilecek olanın Türk olması mümkün olmasına rağmen, mesele gerçekleri ortaya koyabilmek değil, mesele gerçekleri anlatabilmektir. Mesele bu topraklar üzerinde hala eski emellerini devam ettirmekte olan ve yerel olarak bulabilecekleri her türlü şansı kullanarak bu memleketi parçalamak, aynı Osmanlı toprakları üzerinde yürütülen dünya harbinde olduğu gibi bundan sonra da elimizde kalan son topraklarda benzer taktikler ile benzer sonuçları almak isteyenlerin en kolay kullanabilecekleri ve en müsait hale gelmiş olan araçtır Ermeni meselesi ve Ermeniler üzerinde çok büyük bir anlamı vardır” şeklinde konuştu.

ERMENİLERİN İDDİALARI GÜLÜNÇ

Ermenilerin millet olabilmeleri ve varlıklarını sürdürebilmeleri için bir takım tarihi mitlere ihtiyaç duyduklarını belirten Kırlı, “Bizim tarihte kurulmuş 16 devletimiz var. Ancak Ermenilerin yok. Olduğu iddia edilen şey bir tabiri krallıktır. Ortaya koyabildikleri bir bağımsız devlet yok. Dolayısı ile tarihleri ile kahramanları ile övünmek gibi bir lüksleri yok. Ancak ikinci konuyu çok iyi kullanıyorlar. İkincisi tehdittir. Toplum kendini tehdit altında hissettiği zaman birbiri ile kenetlenir. Dolayısı ile bulundukları toprakları terk etmekten geri durup, o tehdidin karşısında korunma içgüdüleri ile birlikteliğini sürdürmeye devam ederler. Ermenilerin yaptığı da odur. Eğer Türk tehdidi diye bir tehdit Ermenilerin güncel tarihinden çıkarsa Ermenistan’da ermeni kalmaz. Zaten kalanların sayısı da bellidir ve o kadarcık sayıyla ortaya koydukları iddiaların büyüklüğü coğrafya ve nüfus açısından kıyaslarsanız gülünçtür. Ancak bu gerçekler hiçbir şeyi değiştirmez. Çünkü bu bir algı yönetimi meselesidir ve onlar bu propaganda savaşını özellikle batıda kazanmışlardır. Bu aşamadan sonra bizim yapmamız gereken şey; haklılığımızı, atalarımızı ve geleceğimizi savunmaktır. İnşallah en bilimsel metotlar ile hep birlikte bunu başarırız” dedi.

SEVR’DE DAYATILAN ERMENİ MESELESİ LOZAN’DA NEDEN YOK?

Programdaki ilk oturuma Prof. Dr. Tayyar Arı, Prof. Dr. Kemalettin Kuzucu, Prof. Dr. Cemalettin Taşkıran, Prof. Dr. Hale Şıvgın ve Prof. Dr. Muammer Demirel konuşmacı olarak katıldılar. Oturum Başkanı Prof. Dr. Tayyar Arı yaptığı ön konuşmada, Türklerin Ermeni meselesi konusunda hiçbir korkusunun olmadığını söyledi. Türklerin, hiçbir millete karşı husumet ya da düşmanlık duymadığını kaydeden Prof. Dr. Tayyar Arı, bunun Türk milletinin temel özelliği olduğunu aktardı. Ermenilerin, Türk düşmanlığı üzerine bir ulus inşa etmeye çalıştıklarını ve bu düşmanlığı da bu süreçte çok iyi kullandıklarını vurgulayan Tayyar Arı; “Aynı şey Yunan ve Rumlar için de geçerli. Oraya gittiğinizde bunu görüyorsunuz. Gözlerinden ne kadar çekindiklerini veya sizinle birlikte olmaktan ne kadar endişe duyduklarını görebiliyorsunuz. Oysa Türkiye’de bir Rum, Ermeni ya da Yunan düşmanlığı yok denecek kadar azdır. Bir Türk öğrenci, bir Rum, Ermeni ya da Yunanlı öğrenci ile çok kolay arkadaş olabiliyor. Evini ya da odasını paylaşabiliyor. Biz ulus inşasını bu tür düşmanlıklar üzerine kurmamışız. Böyle bir algımız yok. Aslına Türkiye’nin ve Türklerin kimseye karşı düşmanlığı yok. Bu millet olarak bizim özelliğimiz. Bu belleğimizde var olan hoşgörü kültüründen kaynaklanıyor. Aramızdaki farklıları da zaten hoş görüyoruz. Anadolu coğrafyasını farklı unsurlar ve kültürler ile bin yıldır paylaşıyoruz. Bu bizim temel özelliğimiz. Ancak tabi ki bizden bağımsız gelişmeler söz konusu. Bunu da göz ardı edemeyiz. Özellikle 19. Yüzyıldan itibaren, bu mesele özellikle İngiltere, Fransa ve Rusya tarafından Osmanlı’yı parçalamak için bir unsur haline getirilmiş ve aşamalı bir şekilde mesele Sevr’e kadar intikal etmiş. Fakat çok önemli bir nokta, dikkatinize sunmakta yarar görüyorum; Sevr’de Ermenilere bir bağımsız devlet vaat eden ve bunu metne döken batılıların Lozan’da bu noktayı nasıl es geçtiklerini ya da gündeme bile getiremediklerini göz ardı etmemek lazım. bu da ciddi bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ortaya çıkışıyla beraber, batılıların bu azınlıkları kullanıp kenara nasıl bıraktıklarını bizlere gösteriyor. Ben bunun her zaman dikkate alınması gereken bir tarihi vaka olarak görüyorum. Bunu kesinlikle göz ardı etmemeliyiz. Dolayısıyla bölgemizdeki bazı hadiselerde büyük ve bölge dışı aktörler, siyasi amaçları çerçevesinde her zaman belli azınlıkları kullanırlar. Ancak günün sonunda amaçlarına ulaştıkları zaman bunları terk edebilirler. Buna da dikkat etmekte yarar var” diye konuştu.

BATI DÜNYASI BU MESELEYE DÖRT ELLE SARILIYOR

Ermeni meselesinin bizim dışımızda bir hadise olduğuna da dikkati çeken Prof. Dr. Tayyar Arı konuşmasına şöyle devam etti: “Batılıların çok satın almaya hazır oldukları bir meseledir. Meselenin ortaya çıkışından itibaren Ermeni ayaklanmaları batı medyasında çok görkemli bir şekilde yer almaya başladı. Birçoğu zaten abartılı bir şekilde olmayan hadiseleri de olmuş gibi göstererek yansıtıldı. Bugün de maalesef batı dünyasında bu meseleye yönelik olarak ciddi bir alıcı kitle var. Bu da Müslüman ve Türk dünyasına yönelik bir ön yargıdan kaynaklanıyor. Dolayısı ile bir ortak kültür ve ortak din gibi temel unsurlar üzerinde hareket ederek bu ermeni meselesi batı dünyası tarafından sahipleniliyor ve bunu bizim aşmamız da öyle kolay değil. ciddi bir literatür oluştu ve topyekûn bir şekilde sahipleniliyor. Bununla mücadele ederken de bizi destekleyenlerin sayısının fazla olduğunu söylemek yanlış olur. Bu sadece Türk bilim insanlarına düşen bir görev. Daha fazla çaba göstermemiz gerektiğini düşünüyorum. Hem bu meseleyi doğru bir yörüngeye oturtmak hem de oluşmuş olan algıyı tersine çevirmek için ciddi bir çalışma yapılmasına ihtiyaç var. Son zamanlarda çalışmalar artıyor. Fakat oldukça az ve yetersiz olduğunu söylemeliyim.”

UÜ Rektörü Prof. Dr. Yusuf Ulcay ve beraberindekiler, program öncesinde Prof. Dr. Mete Cengiz Kültür Merkezi Sergi Salonu’nda Gazeteci-Yazar Ali Eşref Uzundere’nin açtığı ‘Fotoğraflarla Ermeni Mezalimi’ isimli sergiyi gezdi.

Sosyal-Paylaşım

Anasayfaya Dön Son Haberler Haber Arşiv

Haber Tarihi : [25-Nis-2016]

Haber Görüntüleme : 2.536 - 0