Uludağ Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Muammer Demirel, sözde ermeni soykırımına ilişkin çarpıcı açıklamalarda bulundu. Rusların doğu Anadolu’da Ermenileri taşeron olarak kullandığını söyleyen Demirel, sözde soykırım iddialarının gerçeği yansıtmadığını, hiçbir arşiv ve belgede de bu iddiaları doğrulayacak bir kayıt bulunmadığını söyledi.
Bursa Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş. tarafından Emir Buhari Kültür Merkezi’nde düzenlenen ‘’Yakın Tarih’’ okumaları etkinliğine konuk olan Uludağ Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Muammer Demirel, “Osmanlı’dan Cumhuriyete Ermeni Meselesini” anlattı. Ermeni tehcirinin sebep ve sonuçları konulu proje için 9 ay süreyle İngiltere kütüphanelerinde araştırma yapan ve İngiliz arşivinde Ermenilerle ilgili belgelerin 1896 yılından 1920 yılına kadar olan önemli bir kısmını derleyip kitap olarak yayınlayan Prof. Dr. Demirel, tehcir ile birlikte sözde soykırım iddialarına ilişkin çarpıcı açıklamalarda bulundu.
Vahşeti Rus taşeronu ermeni çeteleri yaptı
1.Dünya Savaşı ile birlikte Rusların Ermeni çeteleri kışkırttığını ve Doğu Anadolu’da taşeron olarak kullandığını dile getiren Prof. Dr. Demirel, Ermeni kaynaklarında yer alan bilgilere göre 150- 180 bin Ermeni’nin savaş öncesinde Rus ordusunda gönüllü taburları oluşturduğunu ve ilk saldırdıkları cephenin de Sarıkamış olduğunu ifade etti. 1. Dünya Savaşı sonrasında Rusların Doğu Anadolu’dan çekilirken tüm silahlarını Ermenilere bıraktığına dikkat çeken Demirel, bölgede yaşanan katliamların birinci derecede sorumlusunun Ruslar olduğunu ifade etti. Rusların Ermenileri devlet sözü vererek ağır katliamların gerçekleşmesinde taşeron olarak kullandığını belirten Demirel sözlerine şöyle devam etti:
“Osmanlı Ordusu 12 Mart 1918’de Erzurum’a girdiğinde sokaklarda topladığı ceset sayısı 9 bin 500’ün üzerindeydi. Sadece Erzurum’da 10-12 bin insanın katledildiğini biliyoruz. Kentin nüfusunun o tarihte 30 bin civarında olduğunu göz önüne alırsak yaşanan vahşetin boyutları gözler önüne seriliyor” dedi.
Van’ı Ruslara değil Taşnak’a kaybettik
Ermeni çetelerinin Van’da da büyük bir katliama yol açtığını kenti adeta yakıp yıkarak harabeye çevirdiğini ifade eden Demirel, yüz binlerce Vanlının Ermeniler tarafından katledildiğinin altını çizdi. Prof. Dr. Demirel, “Tehcir kanunun çıkmasının nedeni Van olayıdır. Van’ı hedef seçen Ermeni çeteleri 15 Nisan’da kentte büyük bir ayaklanma başlatıyorlar ve 15 Mayıs’ta Osmanlı ordusu kentten çekilmek zorunda kalıyor. Van’ı biz Ruslara kaybetmiş değiliz, Taşnaklar’a kaybettik. Bunun üzerine Osmanlı hükümeti son çare olarak tehcire başvurmuştur” diye konuştu. İngiliz arşivlerindeki kayıtlara göre, Ermeniler kendi halklarını kışkırtmak için Van şehrinin Ermeni asıllı belediye başkanı Bedros Kapamacıyan’ın devlet ile işbirliği yaptığı iddiasıyla 1912 yılında Taşnak terör örgütü tarafından öldürüldüğünü ifade eden Demirel, tehcir ile birlikte ortaya atılan Ermeni soykırımı iddialarının da gerçeği yansıtmadığını söyledi. Hiçbir arşiv ve belgede de bu iddiaları doğrulayacak bir kayıt bulunmadığını ifade eden Demirel, tehcir sırasında Ermenilerin Osmanlı askerleri tarafından korunduğunu kaydetti.
Köken itibariyle Trakya’dan göç ettiler
Ermenilerin kökenine ilişkin ilginç ve çarpıcı saptamalarda bulunan Prof. Dr. Muammer Demirel, Rusların Ermenilerin Urartular’dan geldiğini iddia ettiğini ve bu iddiaya gerekçe olarak Ermeni lisanını gösterdiklerini söyledi. Demirel, araştırmaların ardından Ermenice’nin Urartu diliyle bir alakasının olmadığının daha çok Çerkez diline benzediğinin ortaya çıkmasıyla Rusların tezinin de çürüdüğünü söyledi. Batı dünyasında Ermenilerin köken itibariyle Trakya’dan, “Trak” kavimlerinden geldiğinin kabul gördüğüne dikkat çeken Prof. Dr. Demirel, bu kavmin milattan önce 1200 yılında yapılan büyük kavimler göçüyle batıdan doğuya, Anadolu’ya geldiğini belirtti. Yunan kavimlerinin de bu büyük kavimler göçü dalgası ile Ermeniler ile birlikte Anadolu’ya yerleştiğini söyleyen Demirel, Ermenilerin 294 yılında piskopos olarak takdis edilen aziz Gregoryan tarafından Hıristiyanlığı kabul ettiklerini anlattı. Mezhep itibariyle Ortodoksluğu kabul eden Ermenilerin, kilise itibariyle diğer Ortodokslardan ayrıştığını belirten Demirel, Aziz Gregor’un ilk din merkezini Muş yakınlarındaki Ardışad’a kurduğunu daha sonra bu dini merkezin bugünkü Erivan yakınlarındaki Eçmiadzin’e taşındığını söyledi. Bizans döneminde Ortodoksların, Ermenileri batı Ortodoksluğunu kabul etmeleri için baskı uyguladıklarını hatta din adamlarının işkence gördüğünü ifade eden Prof. Dr. Demirel, “Bu nedenle Türklerin Anadolu’ya geçişleri Ermenileri çok fazla rahatsız etmemiştir” diye konuştu.
Batının millet kavramı bizdeki tanıma uymaz
Osmanlı’nın Ermenilerin inanç ve ibadetlerine ve soysa kültürel haklarına çok fazla anlayış gösterdiğini söyleyen Demirel, 16. yüzyılın sonları 17. yüzyılın başlarında Osmanlı ekonomisindeki zayıflamanın ve daha fazla vergi alımına yönelik uygulamaların Ermeniler üzerinde olumsuz etki bıraktığını, böylece Ermeni toplumundaki ayrışmanın başladığını anlattı. 1789 Fransız ihtilali ile birlikte milliyetçilik akımının Avrupa’da estirdiği rüzgârın Ermenileri de büyük ölçüde etkilediğine dikkat çeken Demirel, “Avrupalıların millet kavramı bizdeki tanıma uymaz. Bizim millet dediğimiz şey bir inanç bütünlüğüdür. Arapçadan “milli” kavramından gelmektedir. Milli kavramı bir kavim değildir, bir kavmi ifade etmez” diye konuştu.
Ruslar Osmanlı vatandaşı Ermenilere Rus pasaportu dağıttı
1830’da imzalanan Edirne anlaşmasıyla birlikte Rusların işgal ettikleri Doğu Anadolu topraklarından çekilirken büyük bir Ermeni vatandaşı zorla ve tehditle bugünkü Erivan’a ve çevresine götürdüklerine vurgu yapan Prof. Dr. Demirel, göçe zorlanan bu Ermenilerin daha sonra Osmanlı Devletine karşı kullanıldığını ifade etti. Demirel sözlerini şöyle sürdürdü: “1774 Küçük Kaynarca Antlaşması ile Osmanlı Devletinin herhangi bir yerinde konsolosluk açma hakkı elde eden Ruslar, konsolosluklarını Hıristiyan nüfusun yoğun olduğu bölgelerde açtılar. Ermeniler ile yakından ilgilenen Rusların bu tavrı İngilizleri de harekete geçirdi ve İngilizler de aynı yöntemle konsolluk açarak Ermeniler ile kendilerinin de ilgilendiğini göstermek istedi. Bu iki devletin, Osmanlı Ermenilerine ilişkin yakın tavrı bölgede yaşayan Ermenileri şımartırken, Ruslar bir adım daha ileri giderek konsoloslukları aracılığıyla Ermenilere Rus pasaporttu dağıttı. Bu gelişmeler ışında Ermeniler Osmanlı Devletine karşı cephe almaya başladı.”
Metotları PKK’dan farklı değildi
Ermeni örgütlenmesinin 1886 yılında Cenevre’de kurulan “Hinçak” komitesiyle başladığını, 1890’da Ruslarında teşviki ile Tiflis’te Taşnak’ın kurulduğunu ifade eden Prof. Dr. Demirel, 19. yüzyılda etnik ayrımcı örgütlerin tamamının Marksist temeller üzerine kurulduğunu söyledi. Bu örgütlerin kurulmasıyla Doğu Anadolu’ya yönelik Ermeniler tarafından propaganda faaliyetlerin başladığını belirten Demirel, “19. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin sınırları içinde Hınçak komitesi daha güçlü bir yapılanma içindeydi. 1890 ve 1895 olaylarını Hınçak çetesi çıkarmıştır. 1900’lü yıllardan itibaren Taşnak terör örgütünün ön plana çıktığını görüyoruz. Bu örgütlerin metotlarına baktığımızda PKK terör örgütünün metotlarından hiç farkı olmadığını görüyoruz” şeklinde konuştu. Ermeni çetelerin Osmanlı topraklarındaki eylemlerine en başta Ermenilerinin karşı çıktığını ifade eden Demirel, Ermeni çetelerinin silahlı eylemlerinde ilk katlettiği kişilerin de Ermeni toplumunun ileri gelenleri olduğunu söyledi.
Anasayfaya Dön Son Haberler Haber Arşiv